Cuma, Aralık 29, 2006

GÖNÜLDEN...


HER ŞEYE KADİR OLAN YÜCE ALLAH CC., BİZLERİ, DOĞRU YOLDAN VE SEVDİKLERİMİZDEN AYIRMASIN! HAYIRLI VE BEREKETLİ KURBAN BAYRAMLARIYLA BERABER;

2007 YILININ DA; SİZLERE VE TÜM İSLAM ALEMİNE HAYIRLAR GETİRMESİNİ DİLERİM.

Çarşamba, Aralık 20, 2006

MAŞUĞUM!!!...

Biraz evvel; tv de izlediğim bir dizide geçen bir kelime,yıllar önce benim için çok değerli bir varlığı hatırlattı.

MAŞUĞUMU..

Resimden de anlamış olduğunuz gibi; maşuk, benim papağanımdı.O zamanlar favori olan Bizimkiler dizisindeki maşuktan esinlenerek ve daha sonra da öğrendiğim anlamının güzelliğinden ona bu ismi koymuştum.Çünkü onu çok seviyordum..

Her çocuğun evde hayvan besleme arzusu olmuştur.Benim de tavşan,balık,papağan kabul ettirebildiklerimdi.Kedi olan bir evde büyüdüğüm için benim için hiç cazip bir hayvan olmadı.Kabul görmeyenler ise köpek,maymun ve at:((
Şimdi çocuklarım bunları isteseler nasıl hareket ederim bilemem ama o zamanlar simsiyah bir atımın olmasını hayal ederdim.Maymun konusunda da ısrar edince,babamdan aynaya bakı bakıver cevabını alırdım:p
Lakin asla vazgeçmiyeceğim bir hayalim köpeğimin olması....simsiyah bir alman kurdu...evet birgün olacak..inş yani..Allah nasip ederse..

Nereden nereye geldim..Yazının başında papağanımla ilgili birkaç anımı yazayım diye düşünmüştüm..Hangi birini yazsam bilemiyorum..Çok beter birşeydi.Eli pek sevmezdi.Yani ele gelmezdi.Omuzumuzdan yemek yemeğe bayılırdı.Tek benim elimde dururdu.Yakaladığıma kızar ama okşamaya başlayınca zevkten köşe olurdu.Ben ne yiyorsam ona da yedirirdim.Ana yemeği çekirdekti.Fakat ekmeğe bayılırdı.Tavuk,balık,et,peynir artık aklınıza ne geliyorsa hepsini yerdi.Sahibi gibi yemek ayırt etmezdi:)

Nereye gitsek yanımda götürürdüm.Yolculuklara alışmıştı.Birgün pikniğe gitmiştik.Hangi akla hizmetse,kafesin kapağını açtım.Kafesinin üzerinde oturmasını pek severdi.Kanatlarını açıp rahatlasın gibilerden..Sonra namaza durmuştum..Bir hayvana güvenebilecek zekadaymışım o zamanlar...
Kafesinin üzerine çıktı, havada uçan kuşları gördükçe ürkerek tuhaf hareketler yapıp,pırrr dedi gittii..Annemler şimdi namazı bozacak şimdi bozacak derken, bende nasıl bitirdiğimi hatırlamıyorum..Saatlerce aramadığımız yer kalmadı..Dağın başı nerde bulursun.Sesini duyuyoruz gibi oluyor, o tarafa gidip bakıyoruz yokk..bu tarafa yok..gitti kuş...Etraf kalabalık utanmasam ağlıyacağım..Ama taş oldum..Sırayla bahanelerle dolaşıp geliyoruz..yok anam yok..
Sonra yine sesini duyar gibi oldum.Bağıyorum maşuk diye sesi geliyo,sonra kesiliyo..yerini tam tayin edemiyorum.Meğersem beni görünce sesi kesiyormuş garibim..Bir ağacın kuytu yerine tünemiş,ordan barbar bağırıyo..beni görünce hıh buldu diye sesi kesiyo..ortaya çıkmaya da cesaret edemiyor.Nihayetin de gördüm..Gidip yakalamak için elimi uzattığımda,elden nefret eden kuş, nerdeyse elime atılacak bir hareketle yerinden sıçrayıp elime geldi.Tüyleri ıslaktı. Yabani kuşlar hırpalamıştı galiba..

O gün ki mutluluğumu unutamam..

Allah cc., gerçekten çok sevdiğim için bana onu bağışlamıştı.

Nasip olursa; onunla olan diğer anılarımı, başka bir postta yazacağım. (uzun bir post olmaması adına)

Pazartesi, Aralık 18, 2006

BİR KELAM!!..

Hz. Peygamberin Adba adında bir devesi vardı ki hiç kimsenin devesi onu geçemezdi. Bir bedevi, bir binek devesi üstünde gelip onu geçti. Bu, müslümanların ağrına gitti. Bunun üzerine Allah Resulü durumun farkına vararak şöyle buyurdu:

“Allah bir şeyi yükseltti mi, sonradan mutlaka onu alçaltır.”

[Hadis (Buhari, Ebu Davud ve Nesai).]

Cuma, Aralık 08, 2006

YOLCULUĞA ÇIKARKEN OKUNACAK DUA

İbn-i Ömer (r.a.)'nın Allah Resulü'nden rivayet ettiği hadis-i şerifte buyurulmaktadır:
"Allah Resulü (s.a.v.) herhangi bir yolculuğa çıktıkları zaman üstüste üç defa tekbir getirirler ve aşağıdaki duayı okurlardı:

Sübhânellezî sahhara lenâ hâzâ ve mâ künnâ lehû mukriniyn.Ve innâ ilâ rabbinâ le münkalibûn.
Allâhümme innî es'elüke fî seferî hâzel birri vet takvâ ve minel ameli mâ terdâ.Allahümme hevvin aleynâ ve atvi annâ ba'deh.Allahümme entes sâhibü fis seferi vel haliyfeti fil ehli vel mâl.
Allahümme innî eûzu bike min va'sais seferi ve kâbetil münkalibi ve sûîl manzari fil mâli vel ehl.


Rabbim cümleyi; kazasız,belasız, evine, yurduna kavuştursun..

Amin..

Hayırlı cumalar..

Pazar, Aralık 03, 2006

ÇINARALTI SOHBETLERİ-3/SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ

Okan, on yaşında bir çocuktu. Süs balıklarına meraklıydı. Evlerinde bulunan akvaryumda pek çok türden süs balığı bulunuyordu. Bir gün Okan’ın eline süs balıklarıyla ilgili bir kitap geçti. Bu kitabın bir sayfasında gayet güzel bir balık dikkatini çekti. Balığın resmi altında Beta diye yazıyordu. Diğer süs balıklarına oranla biraz iriceydi. Beta kesinlikle akvaryumdaki balıkların arasına bırakılmaz, akvaryum kenarına tespit edilmiş, yarıya kadar su dolu küçük bir kavanoz içinde bekletilirmiş. Mümkünse ayrı bir akvaryuma konması daha iyi olurmuş. O akşam Okan, babasına Beta’dan bahsetti, kitaptaki resmi gösterdi ve bir Beta’nın akvaryumlarına çok yakışacağını söyledi. Bunun üzerine babası hafta sonunda bir Beta alacağına dair Okan’a söz verdi. Beta’yı aldıktan sonra Okan akvaryumla daha çok ilgilenmeye başladı. Beta, tek başına kuzu gibi duruyordu. Okan da onu seyrediyordu. Akvaryumdaki balıklar kavanozdan uzak geçiyorlardı. Bakışları ürkütücüydü Beta’nın, duygusuzdu, nedensiz kin ve nefret doluydu.

Beta’nın alınışı bir ay olmuştu ki, Okanlar on beş günlüğüne yazlığa gittiler.Yazlığa gitmeden önce Okan, Beta’ya ve akvaryumdaki balıklara tatil yemlerinden birer tane verdi. Bu tatil yemleri onların on beş günlük besin ihtiyaçlarını karşılardı. Aradan birkaç gün geçince Beta huysuzlaşmaya başladı. Son derece sinirli hareketler yapıyordu. Giderek bu sinirli hareketler sıçrama şeklini aldı. Kavanozdan akvaryuma geçmek istiyordu. Akvaryumdaki balıklar Beta’nın niyetini anlamışlar ve toplu olarak uzak bir köşeye sinmişlerdi. Eğer Beta bu tarafa geçerse korkunç son kaçınılmazdı. Birini bile sağ bırakmazdı Beta,can korkusuydu bunun adı.

Nihayet beşinci gün Beta amacına ulaştı. Kavanozdan bir sıçrayışta akvaryuma geçti. Beta’nın üzerlerine doğru geldiğini gören balıklar çil yavrusu gibi dağıldılar. Birkaç saniye içinde dört beş balığı hakladı Beta, birkaç dakika sonra otuzdan fazla balık, yarı parçalanmış halde, akvaryumun dibinde cansız yatıyordu. Ertesi gün Beta, zafer kazanmış bir kumandan edasıyla göğsünü germiş, gururla yüzüyordu akvaryumda. O, bütün gece gözünü kırpmamış, son kalan birkaç balığı saklandıkları yerden çıkararak parça parça etmişti. “ Oh be, şimdi rahatladım “ diye düşündü Beta. “ Balık malık kalmadı akvaryumda. Onlar yok artık, ben varım, sadece ben…” Beta aniden düşünmeyi bıraktı. Hızla geriye döndü. Minicik bir su kabarcığının akvaryumun yüzeyine doğru yükseldiğini gördü. Az önce duyduğu ses buydu demek. Beta akvaryumun dibindeki küçük bir kayanın kovuğuna bir gözünü yanaştırdı. İşte o zaman akvaryumda yalnız olmadığını gördü. Kovukta bir lepistes vardı ve ona bakıyordu.
“ Çık oradan dışarı ” diye bağırdı Beta. “ Çık dedim sana oradan, çık dışarı kozumuzu paylaşalım..”
Lepistes:
“ Ben şimdi buradayım ve sen istiyorsun diye dışarı çıkacak değilim. Yani senin demenle ben dışarı çıkmam. Kozumuzu paylaşalım diyorsun, ne kozuymuş bu? “
“ Çık dışarı kapışalım. Kim güçlüyse o galip gelir. “
“ Ya ben seninle kapışmak istemiyorsam, zorlayabilir misin beni buna?.. “
“ Pekala da zorlarım. Bir bakıma mecbursun. “
“ Mecbur muyum? Peki neden? “
“ Çünkü ben öyle istiyorum. Nerede karşıma bir balık çıksa saldırırım. Ne yapayım, böyle yaratılmışım ben. “
“ Böyle yaratılmışmış…Daha neler…Bana bak Beta, sen kalbinin sesine değil, aklının sesine kulak ver. O, dürtsün dursun seni, git saldır, git parçala diye. Sen hayır de, karşı çık. O, yine rahat bırakmayacaktır seni. Bu kez de saldırıver, parçalayıver, bir tanecikten ne çıkar diyecektir. Çok şey çıkar Beta, çok şey çıkar.Bir iki derken, tekrar onun her dediğini yapmaya başlarsın, onun oyuncağı olursun, o da seni kurar durur. “
“ Kalbimdeki o dediğin nedir? Kalbime nasıl girmiş? “
“ Bak Beta, kalbi olan her canlı dünyaya gelirken kalbinde iki şey bulundurur. Bunlardan biri iyiliği, diğeri kötülüğü emreder. Sen iyi sözler söyler, iyi davranışlar gösterirsen, iyi tarafın artı puan kazanır,gelişir, kötü tarafın ( yani o ) eksi puan alır, küçülür.Hep iyi olursan, kötülük nedir bilmezsen, kalbin iyiliklerle dolar, iyi kalpli, temiz kalpli olursun. Kalbin beyazlaşır, düşündüklerin berraklaşır. “
“ Kalp beyazlaştı diyelim, bu durumda o yok mu oldu? “
“ Hayır Beta, o hiçbir zaman yok olmaz. Onu kalpten söküp atmak mümkün değildir. Sadece çok küçülmüştür ve bir büyük beyazlığın kenarında bir küçük kara leke olarak varlığını sürdürür. Fakat devamlı olarak hareket halindedir. Hep dürter seni, yalvarır. ‘ Ne olur şu kadarcık sözden bir şey olmaz, söyleyiver efendi ’ der. İyi taraf karşı çıksa ‘ Hayır efendi, söyleme. Karşındakiyle alay etmiş olursun. Alay etmek büyük günahtır. Büyük günahların affı yoktur ‘ diyerek, o hemen araya girer. ‘ Efendiciğim, söyleyiver olsun bitsin, deyiver, hadi söyleyiver. ‘Eğer onun sesini duymamazlıktan gelir de, karşındakine kötü bir söz söylemezsen o sana küsmez, bir başka olayda yine seni yanlış yönlendirmek için fırsat kollar. Bir de devamlı olarak yanlış yapıp da yaptıkları yanlışları kabul etmeyenler, doğru olduğunu söyleyenler var. Bunlara tavsiyem şu olacak: Bilgiçlik taslamayın. Önce iyilik nedir, nasıl iyi olunur, iyi biri olmak için gerekenler nelerdir…bunları güzelce bir öğrenin sonra kendi davranışlarınızla kıyaslayın. “

Lepistes sözlerini tamamlayınca Beta sessizce oradan ayrıldı. Su seviyesinin orta kısmında akvaryumun bir başından, bir başına yavaş yavaş yüzmeye başladı.
“ Lepistes hep iyi tarafın artı puanından söz etti, giderek, kalbin beyazlaştığından bahsetti. Lepistes iyi bir balıktı ve hep iyilikleri anlattı yani hep kendini anlattı. Devamlı kötülük peşinde koşanların kalplerinin kararacağından, kapkara olacağından hiç söz etmedi yani benden söz etmedi. Korktuğu için değil ama bir kötü sözü ağzına almaktan çekindi ve bana katil balık diyemedi. Lepistes konuşurken susan kalbimdeki o, şimdi bana devamlı olarak ‘Kovuktaki küçük balık bizden değil, dışarı çıkarsa, aman verme, gagala onu Beta, gagala.. ‘ deyip duruyor. Lepistes kovuktan çıksa, büyük bir ihtimalle, bu çağrıya dayanamazdım. Dur bakayım. Lepistes, kalbinin sesine değil, aklının sesine kulak ver dediydi. Demek ki, benim kalbimde hiç beyazlık yok, hiç iyi taraf kalmamış. Demek ki, benim iyi bir balık olmam artık imkansız.O zaman bu akvaryumu lepistese bırakıp çekip gitmeliyim. Evet, çekip gitmeliyim.”

Beta “ Affet beni lepistes, affet beni ” diye bağırdıktan sonra akvaryumun dışına sıçradı. Günler sonra Okanlar yazlıktan döndüler. Okan, akvaryumun yanına geldiğinde rengarenk, salına salına yüzen lepistesten başka canlı balık kalmadığını üzülerek gördü. Beta, yerde cansız yatıyordu.

Serdar Yıldırım

Cuma, Aralık 01, 2006

SANAL CİHAT..

Cihatın her türlüsü mübahtır değil mi?

:))