Pazartesi, Kasım 27, 2006

MİDESİNE GÜVENENLER..

Dün gece intenet de dolaşırken yine kanımı dondurup,lavaboya koşmama vesile olan görüntülerle karşılaştım.Pes artık dedirten bu görüntülerden sonra iştahım kesildi.Birşey yemeğe kalktığım zaman o resimler gözümün önüne geliyor..Denk gelip de görenleriniz vardır belki; insan demeye bile layık olmayan bu vahşileri..

Efendim şu cenin yiyen çinlilerden bahsediyorum.Böcek yediklerini duyduğum zaman da bir tiksinti duymuştum.Fakat sonra bir yerde böceklerin bazı vitaminlere sahip olduğunu okuyunca; demek ki bir bildikleri varmış diye düşündüm.

Amma ve lakin bu konuda mantığım hiçbir geçerli sebebi kabul edemiyecek..Gözümde, orman da yaşayan yabani hayvanlardan bir farkları yok artık..Lanet dilemek istemiyorum,kuşkusuz hakettikleri cezayı Rabbim onlara verecektir..

Kalbi ve midesine güvenenler için ilgili link:

http://www.inanilmaz.org/cinliler-cenin-leri-boyle-yiyor.htm

Perşembe, Kasım 23, 2006

TÜRKLERE MAHSUS ÖLÜMLER!!

* Kurban bayramında kaçan koçların boynuzlarını bir yerlerine sokması sonucu ölüm (K.Maraş'ın Çoğulhan Kasabası).
* Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza Sheltox sıkmak suretiyle ölüm (İstanbul/Sultanbeyli) * Bir arabaya 11 kişi binip viyaduğe uçmak (Molla Gürani Viyadüğü/İstanbul)
* Katta olmayan asansöre binme teşebbüsü (Ali Kırca/Kuruçesme'deki evinde; sadece yaralanma).
* Balkona 50 kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm. (Dudullu'da bir Köy nişan töreninde).
* Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek," anaa ne guzel!" deyip akşama evde ölü bulunan Türk ailesi (Datça'da).
*Yatağındaki tahtakurusu veya bilimum haşeratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalarak göçmek (Bodrum/Yalıkavak Köyü).
* Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı ayağını silkeleyerek çıkarmaya çalışan kişinin, elektrik çarptığını sanan yardımsever bir laz tarafından kafasına kürek, kalas vb vurularak ölmesi. (Rize/Ardeşen Kasabasi/Tunca Köyü'nde).
* Yolda mutlu, mesut yürürken kafaya balkon düşmesi (Gene Dudullu'da).
* Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması sonucu ölüm. (Ziraat Bankasi, Bozcaada Şubesi)
* Trafik kazasından yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye kaldırılırken ambulansın kaza yapması sonucu ölüm. (Ülkemizin bir çok şehrinde)
*Alkollü durumda TEM otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişinin; süper fm'de çalmaya başlayan oynak bir şarkı sonrası aracı sağa çekmesi ve Otoyol da göbek atmaya başlaması üzerine 5 kişiden 3'ünün ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölümü (Adapazar/Hendek).

ilginchaber.com

Salı, Kasım 21, 2006

:)))

EY GÜZEL ALLAH'IM!..
BİR YANDAN ALIRKEN BİR YANDAN DA FAZLASIYLA VERİYORSUN..
HAMD-Ü SENÂ'LAR OLSUN SANA!!
VE HER DAİM HÂMİDLERDEN EYLE...
ÂMİN...

;))))

Pazar, Kasım 19, 2006

Zevk nedir? Niçin verilmiştir?

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldırım hızıyla geçen ömrünüzü zevk ve safa ile geçirin. İman, ahiret, ibadet, helal, haram, ölüm gibi size sorumluluğunuzu hatırlatacak ve zevklerinizi kısıtlayacak kavramları düşünmeyin. Siz bir kelebek kadar hür ve kayıtsız olmalısınız. "İç bade, güzel sev, var ise aklü şuurun / Dünya var imiş, ya ki yok imiş ne umurun."
Bu bir hayat felsefesidir ve adına Hedonizm denir. Dilimizde "Hazcılık" veya "Zevkçilik" diye ifade edilebilir. Kökleri Eski Yunan'a kadar gider. İlk filozofu Epikür'dür. Felsefe tarihleri, her ne kadar Epikür'e "İlk" diyorlarsa da, bu beni tatmin etmiyor. Kanaatime göre ilki şeytan, ikincisi nefistir; Epikür, ancak üçüncü olabilir! Daha sonra bu fikirlerin bir benzerini Ömer Hayyam'da görüyoruz.
Felsefe, Nedim'in, "Gülelim, eğlenelim, kam alalım dünyadan," mısrasıyla sloganlaşır. Günümüzün maddeci toplumları; zevk kıskacının kurbanı oldular. Bu salgın hastalık, bazı şer odaklarının marifetiyle, vatanımızı hedef almış durumda. Gençlerimizin beyinleri, sözde sanatlarla yıkanıyor; şarkı sözlerine kulak verin, kafi.
Evvela, Hedonizm'in içyüzü üstünde durmak istiyorum. Bir sistemin kabul görmesi için, toplumun tamamına, yahut ekseriyetine hitap etmesi gerekir. Oysa Hazcılık, kısmi bir azınlığı içine alıp, çoğunluğu dışarıda bırakıyor. Çünkü, cemiyetin ekseriyetini çocuklar, hastalar, fakirler, ihtiyarlar ve musibete uğrayanlar teşkil ederler. Dilediği gibi eğlenmek, her arzusunu tatmin etmek, her zevki tatmak, ancak belli bir gruba vergidir. Hem genç olacak, hem sağlıklı, hem zengin ki, keyif peşinde koşabilsin. Karnını doyuramayan fakire, ızdıraplar içinde inleyen hastaya, kabir kapısında ölümü bekleyen ihtiyara "Ye, iç, eğlen, keyfine bak," demek gülünç olmaz mı? Fakir, ancak bu dünyada tadamadığı lezzetlere, ahirette kavuşacağını düşünüp, ümit ederek teselli olabilir. Hastalar, aczini anlayıp, Yaradan'ına dua etmekle huzura kavuşur.
Devamı...


sorularlaislamiyet.com

Pazartesi, Kasım 13, 2006

BİR BEBEĞİN YARIM KALMIŞ GÜNLÜĞÜNDEN?!!

5 Ekim: Bu gün var edildim.. Buradayım varım müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama nede olsa, ben benim varım ya! Bu bana yetiyor henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.
19 Ekim: Biraz büyüdüm kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sınsıcak kan bana geliyor beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek annem için güzel bir sürpriz olacağım.
23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu “el”in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessüm açacak, güleceğim. Dudağım ve dilimden sözler dökülecek herhalde önce anne diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım sana güleceğim. Kimilerine göre hala daha var değilmişim.. Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değimli anneciğim? Ah bir konuşabilsem!
27 Ekim: bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırdama başladı. Artık bir kalbim var kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi tıpkı annemnki gibi. Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne?
2 Kasım: Hergün biraz daha büyüyorum kollarım ve bacaklarımda biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarımda tamamlansın da, beraber çiçekli bahçelerimizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.
12 Kasım: Ah evet… Bunlar , bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler aman Allah’ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, oradamısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.
20 Kasım: Oh, nihayet… Annem doktora gitti. Burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım
10 Aralık: Bu gün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var.. Anneme benziyorum galiba…
13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. onu merak ediyorum… Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız… Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz.
24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… hiç duymadığım bişey bu.. Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacak … Çok seveceksin değil mi?
28 Aralık: Anne burada bişeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle.. sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti. Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bişey hissediyorum anne yüzümü parçalıyorlar… Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Annecğim… Anne… Anne… An.. Ah!...
Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun………………


-ANNE BANA NASIL KIYABİLDİN?

Tikla

(Kana dayanamayanlar bakmasin!!!!!!!!!!!!, Kürtaj sonrası görüntüler)

not:Bu görüntüleri ilk gördüğüm anca kanım dondu,şok oldum.Amacım; en azından bir anne adayının bile, linkteki görüntüleri görerek bu cinayetten vazgeçmesini sağlamak..Hesap gününü unutmayalım..

Cumartesi, Kasım 11, 2006

Kestane Kebap,Yemesi Sevap!

Çocukluğumuzdaki sobalı evlerin en güzel yanıydı kestaneli geceler. Soba üzerinde çıtırdayan kabukları, bütün eve dolan iştah kabartıcı kokusuyla ailece geçirilen gecelerin baş tacıydı. Kebabı, haşlaması, şekeriyle kendine hayran bırakırdı.

Şimdi köşe başlarını kaptı bile kestaneciler... Kokusuyla davetkar kestaneyi sadece sinema çıkışı sokakta ya da sevdiklerinizle toplandığınızda evde yenecek birşey olarak düşünmeyin sakın.

Asya, Afrika ve Amerika’da yetişen kestanenin en lezzetli türü ülkemizde yetişmekte. Soğuk kış gecelerinin bu harika lezzeti tam bir sağlık iksiri. Potasyum, fosfor, magnezyum, kalsiyum, demir ve sodyum mineralleri ile C, B1 ve B2 vitaminleri içeren kestane kış aylarının kötü şartlarına, fiziksel ve zihinsel yorgunluklara oldukça iyi geliyor. Şeker, protein ve yağ açısından zengin olan kestanenin diğer özelikleri ise şöyle:

- Kandaki yüksek kolesterolü düşürür.
- Kan şekeri düzeyini kontrol altında tutar.
- Kansere karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir.
- Kalp ve kas sistemini uyarıp organizmanın su dengesini düzenler.
- Çok önemli bir enerji kaynağıdır.
- Potasyum eksikliğinden yakınanlar için etkili bir ilaçtır.
- Kan dolaşımını hızlandırıp varis ve basurların gelişimini önler.

Evde kestane keyfi!

Üzerinde kestane kebap yapabileceğiz bir sobanız yoksa üzülmeyin. Evde kestane keyfinin başka yöntemleri de var. Grilde, sadece üst ızgarası yanan bir fırında ya da teflon tavada kestane kebap yapabilirsiniz. Kestaneleri aldıktan sonra kısa bir süre suda bekletin ve ardından çizin. Çiziği derin ve kestanenin üst tarafına boyuna atmaya özen gösterin. Kestaneyi haşlayarak da tüketebilirsiniz.

Kestane, bala batırarak tatlıya dönüştürülen ilk meyvelerden biri. İsterseniz evinizde kestane şekeri de yapabilirsiniz.

Kestane şekeri

Malzemeler: 500 gr kestane, 3 su bardağı toz şeker, 3 su bardağı su, 1.5 tatlı kaşığı vanilya.

Hazırlanışı: İrilerinden seçtiğiniz kestanelerin dış kabuklarını soyun. Soyulmuş kestaneleri su dolu bir tencereye alıp ince kabukları yumuşayıncaya kadar kısık ateşte bekletin. Kestaneleri sudan aldıktan sonra ılımalarını bekleyin. İnce kabuklarını soyduktan sonra, toz şekeri başka bir tencereye alıp üzerine su ilave edin ve şeker eriyinceye kadar kaynatıp kestaneleri ilave edin. Kaynatmadan, kısık ateşte yaklaşık 2 saat pişirin. Tencereyi ateşten alıp, 1 gün kadar bekletin. Ertesi gün tencereyi kısık ateşe alıp 10 dakika kadar tutun ve üzerine vanilya serpin. Kestaneleri şerbetin içinden alıp küçük kağıt kalıplara yerleştirin. Soğutup servis yapın.
Afiyet olsun...


Formdakal..

Çarşamba, Kasım 08, 2006

Hz. Süleyman (a.s.) Ile Karinca..

Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karincaya bir yillik yiyeceginin miktarini sorar. Karinca da,
- "Bir bugday tanesi yerim" diye cevap verir.
Cevabin dogru olup olmadigini kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karincayi bir siseye koyar. Yanina da bir bugday tanesi koyarak hava alacak sekilde siseyi kapatir. Ondan sonra da bir yil bekler.
Müddeti dolunca siseyi açtiginda bir de bakar ki karinca bugday tanesinin yarisini yemis, yarisini da birakmistir. Kendi kendine meraklanir.
Acaba neden yemedi?
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karincaya bugday tanesini tamamen neden yemedigini sorar.
Karinca da, "Daha önce benim yiyecegimi yüce Allah(c.c) verirdi. Ben de O' na güvenerek bir bugday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu isi sen üzerine alinca dogrusu nihayet bu aciz bir insandir diye sana pek güvenemedim.
Belki beni unutup yiyecegimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yillik yiyecegimin yarisini yiyerek,diger yarisini da ertesi yila biraktim" diye cevap verdi.

Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapisina baktirmasin...

Günümüzde hepimiz iktisat etmeye (ç)alışalım...

Pazar, Kasım 05, 2006

Çınaraltı Sohbetleri2-İman Üzerine Olan Yazılar

Öncelikle İMAN konulu Çınaraltı Sohbetlerine katılıp, yazılarını bana ulaştıranlar:

http://sonsuzlukaski.blogspot.com/
http://www.blogcu.com/ecemsu
http://mihmanhane.blogspot.com/
http://www.blogcu.com/gulmevsimi//
http://gonultacim.blogspot.com/
http://insanlikhalleri.wordpress.com/
http://balbocegi.blogspot.com/
http://kervansaray2006.blogspot.com/

Belki yoğunluktan vakit bulamayıp yazılarını geciktiren olursa diye, bu yazımı birgün beklettim.
Katılarak ilgilerini gösteren herkesten; Allah c.c. hoşnut olsun..

DOĞRU YOL başlıklı yazısıyla iman konusunu kaleme alan sonsuzlukaşkı:
insan hayatının inişli çıkışlı bir yol olduğundan bahsetmiş.Bu yolun da, arzunun ve şeytanın vesveseleriyle,kişinin doğrudan ayrılmasına neden olan merak ve arzu kapılarıyla dolu olduğunu hatırlatarak; insan iradesinin önemi vurgulamış...

Sevgili ecemsu ise:
nefsimize kurban olup, dünya hayatının zevklerini ve hırslarını zenginlik belleyerek, asıl zenginliğin varlığının unutulduğunu anlatmış.Bu zenginlik;akıl sağlığımız,bedenimiz ve ruhumuz için gerekli olan İMAN'a sahip olmak..

Rabbim kıymetini bilerek,sahip olanlardan eylesin..

KEMANKEŞ SIRRI isimli başlığıyla konuya başka bi yerden yaklaşan mihman:
yazısında Osmanlı döneminde ki okçuluğu ele almış.Okumadan ne alaka demeyin..Bende başlığı ilk gördüğümde şaşırmıştım.
Bir yay ustasının yanına çırak olarak giren Mehmet'in;şakirtlikten kemankeşliğe yükselirken öğrendiği en önemli şeyin İMAN GÜCÜ olduğunu anlatan çok güzel bir hikaye...Asıl ilginci; Enfas suresinin 17. ayetinin, kemankeşlerin kimselere söylemediği sırrı olduğu...

Yazısına;Yarın bu nefsin konağı mezar olacaktır..sözüyle giren gülmevsimi :
İman konusuna iki ayrı menkıbe ile iştirak etmiş.Kişide ki İMAN'ın varlığıyla elde edilen celadetin anlatıldığı hikayeler, örnek almamız gereken nitelikte..

Çınaraltı Sohbetleri etkinliğinin sahibi gönültacım'da:
Allah'ın büyüklüğünü,gücünü ve sonsuz akıl gücünü kavrayan kamil İMAN sahiplerinin Allah inancını, derinlemesine ve aydınlatıcı bir şekilde yazısında yer vermiş.Kamil bir İMAN'a sahip kişi ile İMAN'ı zayıf bir kişinin arasındaki farkı da anlatan yazı,kendimize çeki düzen vermemize vesile olur inşallah..

Başta söylemeliyim ki;yazısından herkesten önce benim faydalandığım, insanlıkhalleri:
İMAN'ı konusuna iki yönden değinmiş..İlki İMAN ile amelin münasebeti..İkinciside bilmeden yanlış telaffuz ettğimiz İMAN'ın eksilip artması..Okumadan geçilemeyecek değerde bir yazı daha bence..

Sevgili ladybird'de blogunda iman üzerine hazırladığı yazısında:
İMAN'ımızı kuvvetlendirmemiz için neler yapmamız gerektiğini sıralayarak;zaman zaman unuttuğumuz bu kaideleri hadis ve ayetlerle desteklemiş.

İbn-i Sina ise:
Allah yolunu seçmiş insanın;İMAN ile bilginin dostluğuyla,Allah'ın birliğine inanarak yolunda ilerleyebileceğini muarrif bir yazı hazırlayarak, etkinliğimize katkıda bulunmuş.Kalemine sağlık..

Mantıklı düşünüp,doğruyu yanlışı ayırabilecek her müslümana; ışık tutacak değerdeki yazıları ile bu etkinliğe katılan herkese teşekkür ederim.

Bizi cenemnem azabından koruyacak bir İMAN'a malik olmamızı, Rabbim biz aciz kullarına nasip eylesin...Amin..

Ömrünüz ziyade ola...

Selamlar..

Cuma, Kasım 03, 2006

Çınaraltı Sohbetleri-İman Üzerine

Şimdi buraya uzun uzadıya iman üzerine yazılar yazabilirim.İçeriğiyle; insanın kalbini titremesine,hidayete ermesine vesile olacak yazılar..
Sınanarak yaşayan bir dolu ecdadımız mevcut..sayılamıyacak kadar..Ama kaç kişi yazıyı sonuna kadar okuyup kendine bir pay çıkarır.Tanık olduğum kadar uzun yazıların hiç şansı yok...

Biraz da bu işler kişinin kalp gözünün açık olmasıyla da alakalı gibi geliyor bana..
Hergün kaç defa; iman seviyemizi muhakeme edecek olaylarla karşı karşıya kalıyoruz.İğnenin ucu batınca, biraz aklımız başımıza geliyor.. ama.. iğne yarası çabuk geçiyor.Rabbim o silkinişi daim eylesin.Aklımızı başımızda tutsun..

Geçenlerde bir video görüntüsüne rastladım..Amacım biraz gülmekti..Güldüm de.. İçki,kumar ve uyuşturucu bataklığından kurtularak, nasıl hidayete erdiğini komik bir dille anlatan adama hayran kaldım.Biraz uzun lakin izlemeye değecek bir video..

İmana gelen bir kişinin hayatından daha iyi ibretlik olamaz herlalde..Günümüzde yaşanan bu hikaye, daha etkili olabilir.En azından aynı batağın içinde olanlar için..

Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler. Hz. Mevlana

Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış,kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın. Hz. Mevlana

Geç kalmadan,pişman olmadan,vakit harcamadan ALLAH deyip,O'na yönelelim..

Allah ile olduktan sonra ömür de hoştur,ölüm de...

Yazıları ile çınaraltısohbetlerini destekleyen herkese şimdiden çok teşekkürler..