Salı, Ekim 31, 2006

İSTANBUL EFSANELERİ

İSTANBUL EFSANELERİ
Bir efsane derki; "Baş tanrı Zeus'un sevgilisi olan rahibe İo, Zeus'un kızkardeşi ve eşi olan evlilik tanrıçası Hera'nın kıskançlığından korunması için inek haline getirilmiş. Sonra da Hera'nın rahat bıraktırmadığı bir tanrıdan kaçarken Haliç'te Keroessa adlı kızını doğurmuş. Bu kızı su perisi Semestra büyütmüş. Kız büyüyünce Deniz tanrısı Poseidon ile evlenmiş ve Byzas adlı bir oğlan çocuğu doğurmuş. İşte Byzas, İstanbul'un kurucusu olmuş."


Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde, anlatılan bir efsane:
Dünyada yaşayan, kurttan kuşa, cümle yaratığa, ins ü cin tayfasına hükmeden, bütün hayvanların dilinden, halinden anlayan Hz. Süleyman, nedense Okyanus denilen denizlerin ötesinde, Terendüz Adası'nın hükümdarına söz geçiremiyordu. Buna çok canı sıkılan Hz. Süleyman, sonunda ins ü cin tayfasından kurulu büyük bir ordu ile, bu asi hükümdarın üzerine vardı. Adanın altını üstüne getirerek, halkını esir etti, hükümdarın da boynunu vurdurdu. Asi hükümdar'ın Alina adında güzeller güzeli bir kızı vardı ki Sultan Süleyman bu kızı görünce hemen aşık oldu ve onu kendisine eş seçti. Fakat kız, durmadan ağlıyor, göz yaşları dinmek bilmiyordu. Sultan Süleyman bir gün sordu:
- Ya Melike! dedi, bunca saltanat, bunca dünya nimetleri içinde olasın da, yine de ağlayıp sızlayasın, bunun sebebi ne ola ki?
Güzel kız, derinden bir ah çekip:
- Ey benim sultanım, dedi, sen benim göz yaşlarımın dinmesini istiyorsan, bana öyle bir yerde, öyle bir saray yaptır ki dünyada eşi dahi olmasın.
Sultan Süleyman, çok sevdiği karısının bu dileği üzerine, cin tayfasına buyruk verip, yeryüzünün havası, suyu, manzarası en güzel yerini bulmalarını söyledi. Yedi gün sonra haber geldi. Yedi tepeden birinin üzerine, yücelerden yüce bir saray yaptırdı. Sultan Süleyman'ın, sarayını yaptırdığı yer, bu gün Sarayburnu diye anılan yerdir.


4. murat içki, kumarhane gibi eğlenceleri yasakladıktan sonra tebdili kıyafet eyleyip, bir sandala binmiş. Sandalcı açıldıktan sonra yakmış nargileyi ve başlamış esrar çekmeye. Padişah sinirlenip bunun yasak olduğunu söyleyince sandalcı:
-Padişah bizi nerden görecek canım, demiş.
Sonra içki olayına girmişler. Derken sandalcı padişahın falına bakmayı teklif etmiş. 4. murat bunuda kabul etmiş ve sormuş:
-Padişah şimdi nerde?
Falcı baktıktan sonra "Şu an denizde" demiş. "Peki ne iş yapıyor?" deyince karşısındakinin padişah olduğunu anlamış sandalcı:
-Aman padişahım,ben ettim siz etmeyin, affedin şu fakiri diye yalvarmaya başlamış. Bunun üzerine padişah "Sana son bir şans daha veriyorum; İstanbul'a hangi kapıdan gireceğimi bilirsen seni affedeceğim demiş. Sandalcı da:
-Aman padişahım, ben hangi kapıyı söylesem siz başka kapıdan girersiniz demiş. Onun için ben bir kağıda yazayım demiş. Padişah kabul ettikten sonra emir verip adamşn kelleyi aldşrmış. Daha sonra İstanbul'a yeni bir kapı yapılmasını emretmiş. Yeni kapıdan girdikten sonra merak edip adamın yazdığı kağıda bakmış. Kağıtta şöyle yazıyormuş:
-Padişahım yeni kapınız hayırlı olsun.
O günden sonra o kapıya Yeni kapı demişler.


Çemberlitaş sütununun altında Hz.İsa'nın çarmıha gerildiği haçın parçaları ve çarmıha gerilirken kullanılan çivilerin bulunduğu oldukça yaygın bir inanıştır. Hatta papalık bile bu efsaneleri ciddi bir şekilde araştırmış ve mümkün olabileceğince hakkında fikir beyan etmiştir. Aslında İstanbul'un bir zamanlar Hıristiyanlık dünyasının en önemli merkezlerinden olduğunu ve bir çok kutsal parça ve dökümanın İstanbul'da bulunduğu düşünülürse mantıksız değil ancak günümüz teknolojisi ile bu materyallerin gün ışığına çıkarılması mümkün görülmemektedir.


(Yukarıdaki bilgilere; İstanbul hakkında, çınaraltısohbetlerine yazı araştırırken rastlamıştım.İlgilenenlerle paylaşmak istedim...)